1hayat3melek / instagram
Resim kaynak : www.joojoo.me

31 Mart 2014 Pazartesi

Yüzleşme

"Hafta sonu çok düşündüm,sana nasıl söylesem diye çok prova yaptım" diye başladı Nalan abla.
Güçlüymüş gibi dinledim Dr. Nalan ablayı.
Boğazım düğümlendikçe arada koy verdim gözyaşlarımı.
Sonra sabret dedim kendi kendime. Bu bir kabustur belki dedim...Yada kötü bir şaka.

Adını söyleyemiyor hastalığımın ama memedeki kitleyi bir an önce almamız gerekiyor diyor.
Çok gençsin , hücrelerin fıkır fıkır kaynıyor diyor.
Büyük bir sakinlikle "Tamam alalım Nalan abla" diyorum.
"Ama" diyor beni korkutan memedeki kitle değil , koltukaltına sıçramış olması""
"Tamam diyorum orayı da temizleyelim"
"Ama orayı komple temizlersem kolunu hem de sağ kolunu çok rahat kullanamazsın" diyor.
Nasıl yani diye düşünmeden edemiyorum.
Daha ben sormadan "Bir bezi sıkamaz , bir kavanozun kapağını da açamayabilirsin,ama yazık değil mi daha çok genç hem de bir annesin" diyor.

Haklısın deyip susuyorum.

"Diğer seçenek ne peki?" diye soruyor eşim...

Koltukaltındaki sadece kötü hücreleri temizlemem için bir ilaç kullanmam gerekli ve bu ilaçta bebeğe ne kadar zarar verir kestiremiyorum diyor. Ama oksijensiz kalma ihtimali çok yüksek diyor.

Tutamıyorum gözyaşlarımı.

Hem de daha yeni yeni tekmeleriyle varlığını hissettirmeye başlamışken kızım...Ondan vazgeçmek...

İliklerime kadar Allah'ım sen bana güç ver diye yalvarıyorum...

Bir düşünün bir karar verin diyor ama arkasından da hüzünle ekliyor
"Nuray'cım çok üzgünüm ki piyango sana çıktı..."

.............

Pazartesi öğle saatine yakın eşimden bir mesaj geliyor ...
"Öğlen beraber yemek yiyelim mi" diye?

Bende şakayla cevap veriyorum "canım senden bana bir mesaj geldi ama yanlışlıkla bana yolladın herhalde" diye takılıyorum.( Böyle şakaları da hiç sevmem esasında ama normalde iş saatlerinde %99 Avrupa yakasında olduğu için öyle düşünüyorum herhalde )

"Yooo mesaj doğru yere gitti" diye cevap veriyor. "Ok o zaman benim mekana geliyorsun yemekler benden"diyorum.

Randevulaşıyoruz 15 dk sonrası için.

10 dk sonra eşim arıyor canım ben aşağıda seni bekliyorum diye.
Tamam canım çıkıyorum şimdi deyip tam kapatacakken eşim "Müdüründen öğleden sonrası içinde izin alır mısın?"diyor .

Bir duraksıyor , anlamıyorum önce.
Neden ki diyorum ?

"Nalan abla'nın yanına gidip konuşmamız gerek" diyor.

Nefesim kesiliyor ama bir yandan da gözyaşlarım akıp gidiyor...

Bir anda sağ omzumdaki melek dile geliyor "Dur sakin ol , daha bir şey yok ortada" diyor ama sol omzumdaki melekte "O zaman Dr.Nalan ablanın yanına niye gidiyorsun" diye fişekliyor.

Ağlaya ağlaya biniyorum arabaya.

Eşim hala büyük bir soğukkanlıkla "Yemeğe nereye gidiyoruz" diyor ama o an onu boğazlamak geliyor içimden.

"Bir an önce hastaneye gidelim n'olur" diyorum büyük bir üzüntüyle.
Sonra da cuma günkü laboratuvardaki dr ile konuşmam geliyor aklıma ve
"Sen biliyordun dimi, cuma günü çıktı sonuçlar dimi" diye bağırdığımı hatırlıyorum hayal meyal.

Tıpkı bir karlı dağ gibi sessizce bakıyor bana sevdiğim adam.

30 Mart 2014 Pazar

Hayat

Pazartesi sabahı...
O kadar etkilenmişim ki Hayat Nur hocadan. Pınar'a anlatıyorum heyecanla dinlediğim hikayeleri.

Hatta Pınar'a diyorum ki "Pınar acaba kızımızın adı Hayat mı olsa" diyorum. Pınar'ımda bayılıyor bu isme "Hayat"...

Saat 10.00 gibi eşim arıyor...

Her zaman ki sabah görüşmemizi yapıyoruz, kapatmamıza yakın " Nuray'cım ben Nalan ablayla konuşmak istiyorum , sormak istediğim bazı şeyler var" diyor.Bende çok bilmiş bir tavırla "Canım ne soracaksan bana sorabilirsin , eğer kötü bir şey çıkarsa n'olcak diye merak ettiysen ben sana söyleyeyim" diyorum.
Eşimde büyük bir sakinlikle "Yok ben Nalan abladan duymak istiyorum" diyor.
Bende bunun üzerine "Ara sor canım o zaman, daha sonuç çıkmadı ki zaten beni niye kuşkulandırıyorsun" diyorum. Bir hışımla kapatıyorum.

Sonra da Pınar'a "Daha sonuç yok ortada bu Seyit niye böyle yapıyor" diye söyleniyorum ama bir yandan da "Ahhh bu erkekler...En iyisi bile azıcık düşüncesiz olabiliyormuş" diye kıkırdamadan edemiyoruz.


Hangi Laboratuvar Merkeziydi ki bu?

İşyerindeyim saatin farkında bile değilim. Saate bakıyorum saat 16.00
Hemen eşimi arıyorum "Canım laboratuvar merkezini aradın mı?" diye. "Arayacağım birazdan canım" diyor.
Ok bana da haber ver diyor kapatıyorum telefonu.

Saat 16.20... Tekrar arıyorum eşimi , n'oldu aradın mı diye ?
"Hım evet aradım canım daha çıkmamış sonuçlar" diyor.Nasıl yani diyorum ? "Hani çıkacaktı madem çıkmayacaktı neden cuma günü veririz dediler" diye sinirleniyorum.

Bu arada kendime de kızıyorum.
Hay Allah'ım normalde ben meraklı Nuray "Dr Nalan ablanın elime tutuşturduğu karta ait laboratuvarın adını ve tel numarasını yazmış olmam lazım ama yazmamışım işte.

"Canım sen versene bana şu laboratuvar merkezinin numarasını" diyorum ama eşim "canım kart arabada kalmış bekle birazdan arayıp söyleyeceğim" sana diyor.
Ama ben bu arada boş durmuyorum tabi. Hemen google amcaya girip Şişli'deki laboratuvar merkezlerini taratıyorum, hani belki isimlerden biri tanıdık gelir diye ama nerde...

Küçük görümcemi arıyorum belki o bilir diye yok o da bilmiyor.
Birden aklıma Nalan ablayı aramak geliyor Tamam şimdi alırım ondan numarasını diyorum ama 2 kere çalıyor ve kapanıyor telefonu.(Hatta kıkır kıkır gülüyorum telefonun kapanmasına .Çünkü telefonun çalması büyük bir olay zaten)

Eşimi arıyorum teli meşgul.(Kuşkulanmıyorum değil hani)
Sonra o arıyor beni veriyor telefon numarasını.Alıyorum numarayı ama fırçamı çekmeden de alıkoymuyorum kendimi. Kiminle konuşuyordun diye ?

Bir hışımla laboratuvarı arıyorum. Sekreter kız çıkıyor ismimi söyleyerek patoloji sonucumu öğrenmek istiyorum diyorum. Henüz çıkmadı diyor. Başlıyorum onu da fırçalamaya. Sonunda isterseniz ilgili doktorla görüşteyim sizi diyor , "lütfen" diyorum.
Doktor büyük bir sakinlikle "öncelikle geçmiş olsun ama patoloji sonucunuz henüz çıkmadı. Nalan hanımın akrabası olduğunuz için özel bir çalışma yapıyoruz" diyor ikna oluyorum nedense.

Bir yandan da eşim için Pınar'a söyleniyorum.
İşte ben istediğimde niye vermez ki numarayı beni de böyle kuşkulandırıyor diye.
Pınar da "Canım böyle bir şeyi senden niye saklasın ki, saklasa eline ne geçecek" diyor
"Bugün cuma ya diyorum hafta sonunu rahat geçireyim diye söylememezlik yapar o diyorum" ama bir yandan da patoloji sonucunun çıkmadığına inanıyorum tüm saflığımla...

Allah de Ötesini Bırak

Patoloji sonucum söz verilen zamanda çıkmamış ama cuma akşamının vermiş olduğu mutlulukla eve doğru yola çıkıyorum.
Evde de canım kayınvalidemin o lezzetli ellerinden en sevdiğimiz yemek hazırlanıyor
Bol sarımsaklı yoğurt eşliğinde kıymalı makarnanın hayalini kura kura evimin yolunu tutuyorum.

Hamilelikte kullanmam gereken vitamin ilaçlarını almak için eczaneye uğramak geliyor aklıma.İlacımı alıp tam çıkacakken orada çalışan bir uzman "Vaktiniz var ise ücretsiz saç analizi de yapıyoruz" diyor. Saçlarımda sicim sicim dökülürken hadi baktırayım bir diyorum. Saç diplerime bakıyor kız "Ooo epey dökülme var , saç dipleriniz tıkanmış kalmış  gibi gibi şeyleri" sıralıveriyor.
Hoop hemen bir tane saç dökülmesini önlemek ve diplerimi açmak için bir şampuan alıyorum. Hem de daha etkili olsun diye de erkekler için olanından. :)

Cumartesi ve pazar günümüz gayet keyifli geçiyor.

Hatta perşembe akşamı cine5te Ab_ı Hayat diye bir program varmış ona takılıyorum.Hayat Nur hoca öyle güzel hikayeler anlatıyor ki dinlemeye doyamıyorum. Pınar da o akşam bize gelecek içimden dua ediyorum Pınar'ım biraz daha geç gel de şu programı seyredebileyim diye ama kapı çalıyor o an.
Tv yi kapatıp Pınar'ımı dinlemeye başlıyorum çünkü anlatacağı çok önemli şeyler var. :)
Cumartesi günü tv karşısında kanal kanal geziyorum ama birden karşıma yine Hayat Nur hoca çıkıyor. Hem de yarım bıraktığım programla ve bıraktığım yerden yakalıyorum. Öyle mutlu oluyorum ki. Allah'ım diyorum nasıl yürekten dilemişim ki kaldığım yerden devam ediyorum şimdi diyorum.

Hayat Nur hoca sohbetinde "Aslında ölüm günü düğün günüdür , ölüm gelince hastalık, kaza, bela bahane olur o yüzden sebebe bakma sebebi yaradana bakmak gerek" diyor. Ne doğru diyip içimi huzurla kaplıyorum.

Pazar günü dışarı çıkıyoruz ve ben kaşla göz arası bir kitapevine girip son zamanlarda metnini çok duyduğum bir kitabı "Allah de Ötesini Bırak" kitabını hediye paketine sardırıyorum çaktırmadan.
Hatta kitapevinde ki çocuk arkamdan espriyle bağırıyor son 2 son 2 diye...

Sonra da eşime hediye paketini verip senin için aldım diyorum.

Biyopsi

Dr.Nalan abla radyolog raporunu alır almaz " Burada canımı sıkan bir şey var , biyopsi yapmamız gerekli "dediğinde yüreğim pır pır etmeye başlamıştı bile. Hemen yarın biyopsi yapalım dediğinde eşim tüm iyi niyetiyle işlerimizi de düşünerek " Yarın değil de hafta sonuna mı bıraksak Nalan abla" demişti.

Evet belki hamilelikte normaldi böyle şeyler ama önemli olan sağlıktı.
Her şeyden önce sağlık gelir diyerek çarşamba günü için randevumuzu almıştık bile.

Çarşamba günü için rapor almıştım. O sabah eşimin teyzesine sabah kahvesi davetine bile gitmiştim kafa dağıtmak için.
Aklıma kötü şeyler gelse bile hepsini kovalıyordum zaten zihnimden.
Hamileyim ya böyle gereksiz şeyleri boş yere düşünerek üzmemem lazım hem bebeği hem kendimi.
Hamileyim ya sanki hiç kötü bir hastalık gelmeyecek gibi bir anlaşmam var Allah'la.

Biyopsi saati yaklaşıp evden çıktığımızda Çınar'ın anne gitme diye ağlamaları hala kulağımdadır.

Hastaneye vardık. Biyopsi için işlemleri bekledik ve sıramın gelmesini bekledik.
Büyük bir heyecanla odaya girdiğimizde ablamı ( eşimin ablası) dışarı çıkartmaya çalışsalarda ablam inatla bende yanında olmak istiyorum diye diretti. Kibarca ameliyatlarda nasıl kimseyi almıyorlarsa bununda böyle bir şey olduğunu düşünün diyerek suratına kapıyı kapatıverdiler.

Oldukça gergin ve meraklıydım. Kızıma zarar gelmeyeceğinden emindim ama  yine de ne yaptıklarını dikkatle izliyordum.
Ultrasonla şüphelendikleri kisti bulup işaret koyduktan sonra parça alma işlemini yapacaklardı.

Önce işaretlediler sonra lokal anestezi yaparak bir kesik açmış olmalılar ki ben acıyı hissederek irkildim. Hissediyorum diyince bir iğne daha yaptılar. Sonrasında ise kistten parçayı almak için tek vuruşluk atışı yaptılar.Biyopsilerde kural olarak 2 ayrı parça alınması gerekmekteymiş. O yüzden bir atış daha yapıp bir parça aldılar. Parça derken aslında bir sıvıdan ibaret kendileri.

Operasyon tamamlanınca kapıyı açıp ablamı içeri davet ettiler. Ablam gözyaşlarını tutamayıp bana sarılınca yeterince gergin olan bende gözyaşlarıma engel olamadım. Ağlanacak bir şey yoktu halbuki ama o stres o heyecan hepsi birbirine karışmıştı.

Hatta ne mutlu ki bize , bizi öyle sarmaş dolaş gören hemşireler bizi kardeş sandılar ama kardeş değil de gelin-görümce ikilisinden olduğumuzu öğrendiklerinde gıptayla baktıklarını görmek bizi de ayrıca mutlu etmişti.

Biyopsinin bitip hastaneden ayrıldığımız vakit Dr.Nalan abla da bizimleydi.
Aklımda deli sorular vardı ama nedense dile getirmeye korkuyordum.Sonra bir anda " Nalan abla diyelim ki sonuç kötü çıktı hamileyken yapılacak bir şey var mı" diye sordum ama ablamda bir yandan Allah korusun diye mırıldanıyordu.

Tıpın çok ilerlediğinden 24. haftadan sonra bebekle beraber kemoterapi görülebileceğinden ama hamilelikte çok rastlanır bir durum olmadığından falan bahsetti kısaca ama ne de olsa herşey temiz çıkacaktı . HAMİLEYİM YA ANLAŞMAM VAR ALLAH'LA...

Nalan abla patalojinin o hastanede değilde çok güvendiği başka bir labarotuar merkezinde yapılmasını istemişti.Elime küçücük bir poşetle teslim etmemiz gereken laboratuar merkezinin kartını da tutuşturdu.Ertesi gün yani perşembe günü biyopsi parçalarını eşim laboratuara teslim etmiş ve cuma günü saat 16.30 da çıkacak sonucu merakla beklemeye başlamıştık.








29 Mart 2014 Cumartesi

Hayatta Hiç Birşey Tesadüf Değilmiş...

 
Hayat aynı rutinle iş ve ev arasında gidip gelmekle devam ediyor.Karnım ise iyice belirginleşti.

Kızım için ufak tefek alışverişe başladım bile.
Oğlumun küçülen elbiselerini de 2.bebekte belki erkek olur diye saklamıştım ama şimdi kızımız geliyor ya büyük bir hevesle mavi, gri, lacivert elbiseleri bir arkadaşımın oğlu için bir kenara ayırıyorum.

Bir yandan oğlumun doğuştan alerjisi için tahliller yaptırma zamanı gelmiş.
Ve 3 yaşındaki oğlum, kolundan kan alınmasını tıpkı büyük bir insan gibi bir damla gözyaşı dökmeden sadece meraklı gözlerle seyrediyor. Gurur duyuyoruz eşimle.

Günler geçiyor ve bu süre zarfında büyük bir hevesle belki bu sefer geçmiştir diye umut ediyoruz.
Tahlil sonuçlarının çıkacağı gün ve saat geliyor :) Bendeki heyecanı ise hiç sormayın , sanki üniversite sınav sonucu açıklanmış Çınar'ın.
Ama değerler yine yüksek... 
Olsun buna da şükür Allah dermansız dert vermesin...

Mememdeki kist ise hala elime gelmeye devam ediyor.
Bir sonraki rutin kontrolümde gösterecektim ya unutuyorum göstermeyi. Doktorumda unutuyor , sormuyor.

O hafta can dostum Pınar'ın annesi boğazındaki tiroitlerden ameliyat olması gerekiyor.
Bir cerrah arayışında...
Benimde aklıma gelmiyor hiç bizim akraba cerrah Nalan abla...

Pınar bir gün işyerinde " Nuray,annemin ameliyatını sizin akraba cerrah yapar mı?" diye soruyor.
"Niye yapmasın ki konuşalım bi " diyorum.

Nitekim de Serpil teyzenin ameliyatını Nalan abla yapıyor.

Bir gün işyerinde Pınar'la "Serpil teyze nasıl var mı ağrısı sızısı" diye konuşurken "Aaa benim şu memedeki kitleyi de Nalan Abla'ya göstereyim bir ara" diyorum ama sonra niyeyse unutuyorum.

Çınar'ın alerjisinden dolayı kullandığı özel sütü için devlet ile anlaşması olan bir hastaneden rapor çıkarmamız gerek. Tam 3 kere randevu alıyorum ama her birine başka sebeplerden dolayı gidemiyoruz.

En sonunda bir cumartesi sabahı erkenden randevuya yetişiyoruz. Rapor çıkarma işlemlerini hallederken aklıma birden Nalan abla geliyor. Nalan ablayı arıyorum "1 saate kadar daha hastanedeyim yetişebilirsen gel" diyor.Raporumuza da çıkartmışız zaten atlıyoruz gidiyoruz Nalan ablanın hastanesine.

Nalan abla eliyle muayene ediyor bir şey var ama hamilelikten dolayı olması gayet normal.
Ama yine de içimiz rahat etsin bir ultrasonla bakalım diyor.Radyolog çıkmış salı gününe randevu alıyoruz.

İşyerinden izin alıyorum ve o gün eşimle beraber radyolog randevumuza gidiyoruz.Radyolog doktoru
raporu elimize tutuşturduğu gibi soluğu Nalan abla'da alıyoruz almasına ama...








Ya Süt Bezesi Ya Yağ Bezesi

Bir akşam evde üstümü değiştirirken bir yandan da değişen vücuduma hayranlıkla bakarken sağ mememde elime gelen bir misket...Ama öyle belirsiz ki. Bir dahaki kontrollerimde bulmakta zorlanıyorum.

Hamilelik hormonlarım tavan yaptı tabi. 14.haftam ama vücudum daha şimdiden süt hazırlıklarına başladı bile ne güzel.

Hem ailede hiç kötü bir hikaye yok ki. Hamileyim birde daha ne kadar gencim.
Bir de üstüne 30 yaşında ilk defa anne olmuşum ve 1,5 sene emzirmişim oğlumu. Sigara,alkol desen zaten yok.

İlk kontrolümde kadın doğum doktoruma göstermeyi de ihmal etmedim tabi. Ama tam doktor kapısından çıkarken aklıma geldi onu göstermek. 

Doktorumda kontrol etti.

Tamda benim düşündüğüm gibi "Hamilelikte olabiliyor böyle şeyler kontrol altında tutalım 1 ay sonra hala geçmemiş olursa bir ultrasonla bakalım" dedi.

Hamileyim ya, ya süt bezesidir ya yağ bezesi.
Allah aşkına başka ne olabilir ki ? 



Kızımız Geliyor...



Haftalar geçti...2'li tarama zamanı geldi çattı.
Ultrasonla her şeyi kontrol edildi oh çok şükür her şey normal.

Peki cinsiyeti?

%50 kız % 50 erkek dedi doktorumuz ... Nasıl yani? :) Ama % 50 erkek % 50 kız da diyebilirdim dedi. Mesaj alındı...

Daha evlenmeden hayalimizdi 2 çocuk. Yavrumuz bu dünyada tek başına kalmasın istedik.
3 yaşındaki oğlum için kız yada erkek fark etmez dedik istedik ki bize bir şey olduğunda sığınabileceği bir kanı bir canı olsun.

Üzerinden bir kaç hafta daha geçti cinsiyetimiz tam olarak belli oldu.

Kızımız Defne geliyordu kısmetse.

28 Mart 2014 Cuma

Ne Güzel Bir Haber

Evet hamileydim...
Ama onun varlığını bilmeden aldığım bazı ilaçların yan etkilerini düşünerek sevinmekten öte üzülerek ve düşünerek geçen 2 koca günden sonra kadın doğum doktorumla buluşabildik.

Aklımızdaki deli soruların olumlu cevaplarını alıp ultrasonla bebeğime ilk merhaba dediğimiz o çoktan bir kese içine girmiş ve minik kalbi atmaya başlamıştı. Bebeğimiz ben farketmeden 7 haftalık bile olmuştu. 
Ona hiç bir zarar vermemiş olmanın mutluluğuyla anca o gün sevinebilmiştik bebeğimizin varlığına...

Şimdi sıra geldi bu güzel haberi sevdiklerimizle paylaşmaya...En sevdiğim kısım. Çatlıyorum bir an önce haber vermek için.

Eşimin tarafında 4 tane erkek torun...
Hamile olduğumu duyunca zilleri takan kayınvalidem,iki ablası ve diğer kuzenleri " sonunda kızımız geliyor" demeye başladılar bile...

Bu haberi bir tek ortanca ablam sessizce karşıladı. Sonrasında toparlamaya çalışsada o gece gördüğü rüya beni biraz düşündürdü ama ne de olsa rüyaydı.



27 Mart 2014 Perşembe

Süpriz...Ben Geldim...


Karnım mı şişti canım senin ?
Yok canim ya...
Canım yine mi uyuyakaldın?
Hımmm sızmışım öyle...
Canım sen aş mı eriyorsun?
Yok canım daha neler...

Uyku halleri , yorgunluk hepsini gözardı ederken canım eniştemi kaybettiğimiz gün cenaze töreninde bir baş dönmesi ile soluğu bir poliklinikte aldık.

Eyvah ya hamileysem...

Melek "E ne güzel işte şu hayatta Çınar'ın da bir tutunacak dalı olsun hep istediniz tam da zamanı..."

Şeytan "Bebek mi? Ya içtiğin o hormon hapı bebeğe zarar verdiyse...Hem daha hamileliği karşılayan özel sağlık sigortası yaptırmadınız ki !

Hamilelik test sonucu pozitif çıktı ama biz sevinçten çığlıklar atmak istesek bile aldırmak zorunda kalırsak diye sevinemedik bile...Tek duamız ise onu sağlıkla kucağımıza alabilmekti...




Portakal



İşyerinde bir öğle molasına yakın,7 yıl boyunca dirsek dirseğe çalıştığım artık iş arkadaşımdan çok öte olan can dostum Pınar'a "Biz niye hiç meyva yemiyoruz şöyle buz gibi bir portakal olsa da yesek" dediğimi daha dün gibi hatırlıyorum.

Dışarısı bir gün önce yağmış kardan dolayı hala buzlu ama ben yine de ilk solukta kendimi bir manava atıyorum. Portakal kokusu sarmış sanki her yanı...Kasa kasa dizilmiş portakallar ise gözümde bir altın değerinde.

Daha öğle yemeğini yemeden buz gibi 2 portakalı dilimleyerek mideye indirdiğimi ve hayatımdaki en lezzetli  portakalı o gün yediğimi şimdi gülümseyerek hatırlıyorum.

Mecburen...




Son günlerde işyerinde yaşadığım bazı sıkıntılar beni iyice bunaltmıştı. Çocukken eğlenerek dinlediğim şarkıyı son bir senedir, mecburiyet hissini iliklerime kadar yaşayarak dinlemeye başlamıştım.

Erken kalkmak mecburen
İşe Gitmek mecburen
Eve dönmek mecburen
Mecburiyetten...

Ama bu arada hayatın bana ve aileme çok güzel bir sürpriz hazırladığını nerden bilebilirdim ki...