Arkadaşlarım ve ablalarım toplanıyor bir akşam evimde...
"Sen daha güzel yaparsın" , "Yok ben öyle yapmıyorum " nidalarıyla çok sevdiğim kısır yapılıyor ama yine de benim ağzımdan kemoterapi ve sonrasında dökülecek saçlarım çıkıyor.
Bu arada yurtdışında bu hastalıkla mücadele eden bir kızın 15 e yakın arkadaşının saçlarını kazıtıp kapısına nasıl dayandıklarını anlatıyorlar kendi aralarında.
Bizimkilerde bir ara gaza geliyor gibi oluyorlar ama sonra güzelliğine çok düşkün olan ablam
"Valla ben sırf kardeşim üzülmesin diye kestirmem bu saçlarımı , dimi Nuray çok üzülürsün" diyor.
Hadi ordan diye bir bakış atıyorum ablama :)
Sonra da her zaman ki gibi munzurluk yapmak geliyor aklına...." Nuray bir ince çorap versene bana" diyor.
""N'apcaksın" dememe kalmadan kafasına geçiriyor çorabı.
Deli gibi diğer arkadaşlarımızın arasına zıplıyor.
Kıkırdamalar , dalga geçmeler derken herkesin kafasında bir çorapla kendimizi resim çektirirken buluyoruz.
Çoraplar takılınca herkes bir şeye benziyor ama...
En kötüsü ise yıllardır kepçe kulaklarını saklayan biri kendini ele veriyor :)
Ameliyattan tam 4 hafta sonra kemoterapi tedavisinin başlaması gerekiyor. Araştırmalar sonucu onkologuma karar veriliyor.
Ve ben kafamdaki deli sorularla kemoterapi için gün saymaya başlıyorum.
Bu arada herkes çevresinde bu tedaviyi gören insanların kemoterapiden nasıl etkilendiğini yada bazı patavatsızlar bu tedavinin onları nasıl yıktığını anlatmaya çalışıyorlar.
Ama ben ,
HERKESIN HIKAYESI , HASTALIGI , BUNYESİ , TEDAVİSİ FARKLI...diyerek laflarını yarıda kesmek zorunda kalıyorum.
Kemoterapiyi ne dinlemek , ne araştırmak istiyorum.Sadece sessizce ve sabırla ne yaşayacağımı görmek için bekliyorum.
Ama saçlarımın döküleceğini çok iyi biliyorum. Çünkü onkologuma sorduğum ilk sorularımdan biri...
Saçma ama hamilelikle saçlar hiç dökülmez ya belki benimkilerde dökülmez diye umutla bekliyorum.
Bu arada ,
"Hiç üzülme kökü sende ne de olsa..." "Merak etme daha da gür çıkacak." en çok duyduğum ve içten içe sinir olduğum teselli cümlelerden bir kaçı oluyor.
Bunları bende biliyorum ki...
Peki o saçların beni terk ediş ve kel olarak gezme süreci ne olacak...
Kimse o günlerle nasıl başedeceğimden bahsetmiyor çünkü kimse o süreci DÜŞÜNMEK dahi bile istemiyor ki...Ne desin bana.
Hatta bir kaç yakınıma şaka yoluyla "Kökü sendeyse gel hadi senin saçları da kazıtalım" diye teklifte bulunuyorum.
Cevap mı ?
Senin içinden geçirdiğin cevapla aynı oluyor...
Ameliyatımdan sonra ziyaretime gelen mesai arkadaşlarım dönem sonu toplantısı için Antep'e gidiyoruz diyorlar.
"Hep İstanbul'da olurdu toplantılar,benim hastalığımı mı beklediniz" diyorum üzülerek.
Bir kaç gün sonra da uçak biletim ayarlanıyor Gaziantep için.
Direnim ise hala benimle...
Öyle güzel kamufle ediyorum ki onu. Kimse anlamıyor...
Eşim tek başıma beni uçağa bindiriyor ama aklı bende...
Hem hamile hem yeni ameliyatlı hemde direnli karısını uçağa bindirmek ve 2 gün ayrı kalmak ona zor gelse de sırf bana moral olsun diye kendi elleriyle beni uçağa bindiriyor.
O akşam Antep'in en güzel mekanında akşam yemeği organizasyonuna katılıyorum bir prenses edasıyla.
Mekan kapısında can dostum içerde ise tüm yöneticilerim , çalışma arkadaşlarım sıcacık karşılıyor beni...
Antep'te yenilmesi gereken tüm yemekleri yiyorum arkadaşlarımla.
Gündüz herkes toplantıda ama ben torpilliyim ya oda da tv karşısında keyif yapıyorum direnimle.
En son akşam Urfa'ya geçip bir sıra gecesine katılıyoruz.
Türküler , çiğköfte , halaylar derken bende geri kalmıyorum oynamaktan...
Hem de direnimle...
Ertesi sabah ise bir Halfet turu,İmam çağdaş , çarşı gezisinden sonra koca bir mutluluk ve mideyle aslında en önemlisi tüm derdimden, tasamdan kurtulmuş bir şekilde İstanbul'a oğluma ve eşime dönüyorum.
Not : Bu hastalığımı öğrendikten sonra omuz hizasında olan saçlarımı 3 kere kestirmeye gittim. Her seferinde de kısacak kestireceğim dedim ama maalesef cesaret edemediğim gibi belki dökülmez diye de umut ettim.
Raporumuzla beraber soluğu Dr.muz Cihan Bey'in yanında alıyoruz.
Raporu okuyor...
"Sevinebilirsiniz" diyor gülerek.
Ama koruma amaçlı kemoterapi şart diye de ekliyor.
Galiba her hasta gibi kemoterapi deyince önce saçlarım geliyor aklıma...
Garip bir duygu.
Ölümle, evladını kaybetmekle burun buruna gelmişsin , bu süreçte ne acılar çekmişsin...ki hala hasta ve ölümcül bir hastalıkla mücadele ediyorsun ama düşünüp üzülüyorsun işte saçların için...
Kızıyorum yakıştıramıyorum kendime, Ama engel olamıyorum da...
En çokta doğumumdaki halim canımı acıtıyor.
Kızımla beraber çekilecek resimlerdeki dazlak halim...
Ya peki lohusa tacımı nereye takıcam diye düşünüp gizli gizli gözyaşı döküyorum.
Uykularım kaçıyor...
Ne güzel işte o da kel sende kel... anne kız yepyeni bir hayata başlayacağım kızımla beraber diye teselli etmeye çalışıyorum kendimi.
Ama teselli olamıyorum.